Çok ilginç bir kavramla tanıştım. Beni oldukça etkiledi ve farklı bağlamlarda düşünmeme yol açtı. O yüzden üzerine bir yazı yazmak istedim. Belki sizler için de daha açıklayıcı olabilir.
Cassandra Sendromu. Adını bir mitolojiden alıyor. Ama biz onu bugün farklı bağlamlarda kullanabiliyoruz. Ben ise; anlaşılamama, duyulamama ve göz ardı edilmek olguları ile bağ kurdum.
Kavramların sembolik bir biçim alması beni her zaman etkiliyor. Çünkü hem açıklaması hem de anlaşılması daha kolay oluyor. Üstelik bu sembolik yapı sayesinde yol haritası bile çizebilmemiz mümkün hale geliyor.
Konunun detaylarına indiğimde ne demek istediğimi daha iyi anlayacaksınız. Hadi, öyleyse inceleyelim!
Cassandra Sendromu Nedir?
Adını Yunan mitolojisinden alan sembolik bir ifadedir. Cassandra Truvalı bir kâhindir. Geleceği görme konusunda yetenekleri vardır. Fakat Apollon onu lanetler; yeteneğini elinden almaz ama bu lanet yüzünden kimse onun söylediklerine inanmaz.
Cassandra yaklaşan felaketleri önceden görür ama bu kehanetlerine bir türlü kimseyi inandıramaz. Bunlardan en önemlisi ise Truvada bir savaş olacağını ve şehrin büyük bir yıkımla düşeceğini iddia etmesidir. Halk onu ciddiye almaz. Netice olarak bir gün kehaneti gerçekleşir ama artık iş işten geçmiştir.
Psikolojide yoğunluklu olarak kullanılan bir olgu haline gelir Cassandra'nın hikâyesi ve literatüre Cassandra sendromu olarak geçer. Kısaca herhangi bir eylemi ve sonuçlarını önceden idrak eden bireylerin çevresel bağlamda ciddiye alınmamasını açıklar. Cassandra konumunda olan her bireyin farkındalığı diğer bireylere göre daha gelişmiştir. Ama tıpkı Cassandra'nın lanetinde olduğu gibi onlar da toplum tarafından sürekli göz ardı edilen bir konumda durmak zorundadırlar. Fakat sonuçlarla yüzleşme zamanı geldiğinde ise bu görmezden gelme davranışı yerini pişmanlığa bırakır. Çoğu zaman bu erdemli davranış bile gerçekleşmez bunun bir talihsizlik olduğu düşünülür.
Sizce de oldukça açıklayıcı bir olgu değil mi?
Duyulamamak
Duyulamamak ya da anlaşılamamak bir çabanın olumsuz bir şekilde ortaya çıkan sonucudur. Birey duygu ve düşüncesini karşısındakine geçirebilmek için mücadele etse de bu iletişim tek taraflı olduğu için başarısız olur. Burada kasıtlı bir şekilde anlamak istememe ya da empati kurmak istememe eylemi gerçekleşmektedir.
Son derece insani bir durumdur. Hepimizin sesini duyuramadığı zamanlar olmuştur. Özellikle farkındalığı yüksek bireyler bu duyguyu uçlarda yaşarlar ve netice olarak tüm dünyada kendisini anlayacak kimsenin olmadığını kabul ederek yalnızlık duygusuna kapılırlar. En üzücü olan da şu ki; bir gün duyulma ve anlaşılma umudundan vazgeçerler.
Mutsuzluk çoğalır. Tıpkı 21. yüzyıl insanının ruh dünyası gibi. Birey içine kapanır ve yavaş yavaş kendi düşüncelerine çekilir. Toplumda tek seslilik azalır. Onun yerine çoğunluğun kabul ettiği düşünce kalıpları onaylanır. Yavaş yavaş sonuçlar kendini göstermeye başladığında ise toplumsal düzlemde kontrolden çıkan bazı yapılar olduğu görünür. Ya daha büyük bir çaba ve zamanla bu yapı onarılmaya çalışılır ya da önü alınamaz bir biçime doğru evrilir.
Netice olarak Truva düşer ve Cassandra haklı çıkar.
Kendi Sesini Kazanmak
Cassandra konumunda olan bireyler için yaşam; anlatma, bastırılma ve geri çekilme zorunda kalma davranışları ile geçer. Bu da bireyin kimlik bunalımına girmesine sebep olan temel etkenlerdendir. Çünkü herkes anlaşılmaya muhtaçtır. Her birey kendi sesinin duyulmasını ister. Devamlı olarak sesi bastırılan birey bir gün susmayı seçerek zamanla kendi sesine bile yabancılaşır.
Bunun önüne geçmek mümkün. Nasıl mı?
- Başkalarından onay almayı bırakarak işe başlayabiliriz. Sesimiz bu gök kubbede yankılanmaya devam etsin. İster işitilsin, ister işitilmesin!
- Kendi sesimize inanmayı sürdürelim. Farkındalık yaşamın temelidir. Önce bizim içimizde ayakta kalmalı ki bir gün duymak isteyen hakikatli kulaklara arişebilsin.
- Farklı şekillerde bile olsa sesimizi duyurmaya devam edelim. Yazarak, tasarlayarak ve üreterek sesimize renk katalım.
Sonuç: Sesine Düşman Olma
Zamanla anlarız ki asıl sorun duymayan kulaklarda değil. Çünkü herkesi kontrol edemeyiz. Asıl sorun sesimize yabancı olmamızdadır. Cassandra'nın öyküsü bir mit hâline geldi çünkü o hiç vazgeçmedi. Sesini duyurma hevesini hiç bırakmadı. Bizler de önce kendi sesimizi korumalı ve sonra anlatmaya devam etmeliyiz.
Bir gün sesimizi işitecek bir kulağa rastlarız. Bizim gibi bir köşede duyulmayı bekleyen birinin sesini duyarız. Sonra anlaşıldığımızı hissederiz en derinden. Dünyadan bir kaç mutsuz daha eksilmiş olur böylelikle.
Duyulmamak bir lanet değildir. Asıl korkunç olan; kendi sesini sonsuza dek kaybetmektir.
